
YAPAY ZEKA VE EĞİTİM
Her türden değişimin eğitimi etkilediği bir vakıa ise, sürekli kendi içinde eğitim ortamlarında, felsefesinde, yöntem ve tekniklerinde değişimin kaçınılmaz olduğu ileri sürülebilir. Bu değişimlerden biri de teknolojinin hızla yaşamın her alanına sirayet ettiği, dijital bir olgu olan ‘yapay zeka’ örneğinden okunabilir. Yapay zekanın kapsamı, geleceği ve insanlar için neler getirebileceği merak konusu. Henüz yeni sayılabilecek bu alanın etkisi, getirdiklerinin yasal dayanakları, ne kadar gelişip gelişmeyeceği, çeşitli spekülasyonlarla birlikte tartışma konusu. Gerek izlediğimiz filmlerde gerekse okuduğumuz bilim kurgu romanlarında en abartılı haliyle algıladığımız ama gerçeklikle de bağlantı kurabildiğimiz bu alanı anlamaya ihtiyacımız var. Yapay zekanın eğitim ortamlarını etkilemesi, değiştirmesi, öğretmenin rolünü etkilemesi konuşulan konular arasında. Özellikle ‘Yapay zeka öğretmenin rolünü alacak mı?’ sorusuna da cevap aranıyor. Her alanda etkili olacak olan yapay zekanın eğitimi ve öğrenme ortamlarını nasıl etkileyeceğini, okulların durumlarını ne ölçüde değiştirebileceğini, öğretmenlerin bu alanda mesleki geleceğini, oyuna etkisini, eğitim ve öğrenme ortamlarındaki durumunu Bager Akbay ile konuştuk.
1. Yapay zekayla nasıl tanıştınız? Sizi, bu alanda çalışmaya iten temel motivasyonuz neydi?
Yapay zeka çok geniş bir alanın adı, dolayısıyla çok net bir şekilde yapay zeka ile nasıl tanıştığıma dair bir fikrim maalesef yok. Filmler, bilim kurgu romanlarıyla tanışmış olabilirim. Çocukken çok bilim kurgu romanı okurdum, hala da okuyorum, belki de bundan kaynaklıdır. Benim yapay zekayla ilgilenme amacım daha çok sanat üretmek sürecini anlamaya çalışmaktı. Çünkü sanat üreten kişi, şair, yazar… Üreten kişi ana aktördür. Bu kişinin nasıl düşündüğünü anlamak, yani bilinci anlamaya çalışmak ve bu süreçlerin teknik tarafını anlamak, felsefi, sosyal tarafını anlamaktır. O nedenle yaptığım işlerde bunlarla ilgili oyunlar kuruyorum. Bir dağın bilinci var mı? Ağacın ya da kedinin bilinci var mı? Benim bilincim var mı? Türkiye devletinin bir bilinci var mı? Türkiye’de yaşayan insanların ortak bilinci var mı? NATO’nun bir bilinci var mı? gibi düşünürsek tüm sistemlerin bilinci ve akılları nedir ve bunları nasıl anlarızı düşündüğümüz zaman aklı anlamak için bir sürü veriye sahip olabiliriz. Bunu örneklemek için de yapay zeka benzeri çalışmaları kullanıyorum. Ama benim kullandığım teknikler eski teknikler. 40-50 yıllık teknikleri kullanıyorum. Modern teknikleri kullanmıyorum. Kodunu yazabileceğim teknikleri kullanıyorum. Sanat üretiminde anlamadığım teknikleri kullanmayı sevmiyorum. Sonuna kadar kendim yazmam gerekli ve konuya tamamen hakim olmalıyım. Bunun çok doğru olduğunu düşünmüyorum ama davranışım böyle.
2. Deniz Yılmaz, oldukça ilgi çekici bir çalışma; Deniz Yılmaz bağlamında tartışmaya açtığınız “robot hakkı” kavramını açabilir misiniz?
Dünyada akademide özellikle konuşulan robot hakkı, “Robot üretirken biz nasıl olmalıyız?” diye geçiyor ama şöyle bir sorun var: Ben mühendis değilim ya da öyle toplumsal sorumluluğu olan biri. Ben biraz daha provakatif biriyim. Bu konuyu farklı bir açıdan düşünme gibi bir durumum var. Birazcık robotun bizim üzerimizde hakkı var mı ya da ne zaman olabiliri anlamaya çalışıyorum çünkü robotun hakkı olabilmesini düşünmek aslında bilinci algılamaya yönelik bir probleme dönüyor. İlkel kabilelere bakarsanız diğer kabileler kendilerine düşmandır. Türkiye’ye bakarsanız birçok insan milliyetçilikten, cinsiyetçilikten veya yaştan dolayı diğerlerini dışlıyor. Diğerlerinin var olmadığını düşünüyor. Hak kavramı işte böyle bir şey. Sokrat’ın çıkıp o beyaz erkeğin felsefe yaptığını söylemesinden sonra hak kavramı diğerlerinden net bir şekilde alınmış oluyor çünkü insan düşünüyor, ben konuşabiliyorum, felsefe yapabiliyorum ama diğerleri yapamıyor. Bunlar hizmetçi, köle, malzeme gibi… Anne babanın çocuğuna ‘Benim o!’ deyip sahip olması gibi bir şey. Böyle bir hak iddia etmesine benziyor. Örnek vereyim, 1700’lerde Amerika’da timsah avı posteri var. Posterde bir zenci bebek kayaya bağlı. Çünkü zenci bebekleri kayaya bağlayıp timsah gelince çekiyorlarmış. Bu 1700’lerde postere çıkabilecek kadar normal bir şey olarak algılanıyor. 1900’lerin başında sevilen bilim insanları tarafından yazılmış makaleler var. Bilim insanı Hawaii diline çok kadınsı ve çok çocuksudur diyor. İnsanlar, şu an yaşadığı şeyi gerçek zanneder. Gerçek kaygandır. Hak kavramına böyle bakmak benim için çok keyiflidir. Robot haklarına da böyle bakıyorum. Deniz Yılmaz’ın hak sahibi olması davasında çıkacak problemler beni ilgilendiriyor. İnsanların nasıl tepki verecekleri, saçma bulup bulmayacakları, onları bazı konularda ikna edip edemeyeceğim, ne tür tartışmaların çıkacağı önemli. Ne zaman bir robota bilinçli diyebileceğiz? Ne zaman bir robot kendi öğrenmiş olacak? Bunların hem teknik hem de sosyal taraflarını anlamaya çalışıyorum.
3.Yapay zekanın dünyadaki güncel durumunu değerlendirebilir misiniz? Türkiye dünya resmi içinde nerede? Türkiye’nin bu konudaki politikası nedir?
Öncelikle ben bu konuda cevap verebilecek biri değilim. Bilen biri olarak değil de bu alanları dışarıdan gören biri olarak değerlendirmelerde bulunabilirim. Bu durumda yapay zekanın 1950’lerden günümüze kadar sıcak-soğuk dönemleri vardır. Popüler olur, çözülecek zannedilir sonra tekrar unutulur. İki üç kez bu böyle yaşandı. Şu anda da sıcak olan bir dönemdeyiz. Hatta önümüzdeki bir iki yılda da soğuk döneme geçmek üzere olduğumuzu söyleyebilirim. Dolayısıyla popülerliği gidecek. Yapay zeka alanında Türkiye’de de kurumsal ya da toplumsal bir çalışma yok ama elimizde bu alanda uğraşan bir sürü şirket, bilim insanı ve çalışan insanlar var. Bu alanda bireysel anlamda çalışan çok insan var ama yapısal bir dönüşüm yok.
4. Yapay zeka; dron (insansız hava aracı), sağlık alanındaki tanı yazılımları, sürücüsüz araçlar, akıllı binalarla her geçen gün hayatımıza daha fazla dahil oluyor. Yapay zeka bağlamında eğitimle ilgili orta ve uzun vadede bizleri neler bekliyor?
Öğretmenler ileride dersin içeriği ile ilgilenecek ama her hocanın her çocuk için tekrar içerik hazırlaması doğru değil. Çünkü çocuğun ayrı ayrı becerilerini ve ilgi alanlarını artık takip edebiliriz. Merkezi eğitim sistemleri tasarlayabiliriz. Yapay zeka bunu getirebilir. Bu da ciddi bir eğitim değişimini sağlayacak. Bazı kurumlar eğitimi ele geçirecek gibi görünüyor ileride. Bu çok politik tartışmalara neden olacak. Eğitim üzerinden ideoloji aktarımları daha ciddi tartışılıyor olacak. Dolayısıyla bununun kurumsal ve kitlesel stratejileri olacak. Örneğin Amerika’da bir üniversite diyecek ki, hizmetimi Türkiye’de ben bütün ilkokul çocuklarına okul açıyorum. Bu çok olası. Gelecekte bir üniversitenin tüm dünyada okullar açması çok olası. Tekelleşme olacak. Şimdi eğitim materyallerini öğretmen hazırlıyordu, ilerde hazır gelmeye başlayabilir.
5. Bu süreçten öğrenme ortamları nasıl etkilenecek? Mesela okullar varlığını sürdürecek mi?
Evet değişecek, Youtube varken bir hocanın bir çocuğa interaktif olmayan bir şekilde ders anlatması doğru değil. Örneğin üniversitelerde bir hoca çıkıp üç saat ders anlatabiliyor. Öğrenci soru sorduğunda ise öğretmen dersinin bölündüğünü düşünüp rahatsız olabiliyor. O zaman neden öğretmenin videosu çekilip yayınlanmıyor? Öğrenci bu dersi istediği yerde dinleyebilir. Öğrencinin öğretmenle başka bir şey yapmalı. Öğrenciler tam olarak bunu düzeltmemizi istiyor. Bu sorunun çok doğru bir sorun olduğunu düşünüyorum. Örneğin üniversite kampüslerinde derse girmeyen çok öğrenci görebiliyoruz. Öğrenciler zaten onu internetten izlediğini söyleyebiliyorlar. Örneğin, ben o dersi NOBEL ödüllü bir hocadan alıyorum diyebiliyor. Hoca, katılımcı ders işlemeyince, öğrenci de derse girmeyip sınav odaklı düşünüp sadece sınava girebiliyor. Türkçe içerik çok fazla olmadığı için internetten ders alma pek yaygın olmasa da ileri de yaygınlaşacak gibi görünüyor.
6. Yapay zeka, oyun dünyasını nasıl etkiliyor? Sizce çocukları ileride ne tür oyunlar bekliyor?
Bilemiyorum. Pek üzerine düşündüğüm bir konu değil bu. Psikolojik bağımlılıklar üzerinden oyun tasarımları artmaya başladı. Oyunlar kişiyi oyun üzerinden bağımlı olmaya yönelik tasarlanmaya başladı. Facebook, Instagram, Twitter da bunu yapıyor. Kişinin psikolojik bağımlı olmasını sağlıyor. Her oyunda böyle olmayabilir. Oyun çok karma(şık) alanlardan biri. Çok fazla değişken ve buna bağlı olarak etki var. Yapay zeka ile karşılıklı akıllıca oynamak mesela. Diyelim bir oyuncu-yarışmacı çocuğunuz var. En büyük sorunu kendi seviyesinde onu biraz zorlayacak rakibe ihtiyacı var. Yapay zekanın da çocuğun seviyesini anladığını ve onun seviyesini biraz daha zorlayarak oynadığını düşünelim. Bu iyi bir olay olabilir. Satranç oyununu örneğin, seviyesi ‘beni biraz zorla’ diye bir ayarının olduğunu ve oynayanı sürekli biraz zorladığını düşünelim. Yapay zeka oyun aracılığıyla bu şekilde eksikleri bilip analiz yapabilir. Mesela satrançta açılışta iyi olmadığını düşünüp açılışta zorlamak isteyebilir. Açılışta da kazanma olasılığını, yanda göstereyim gibi de bir istatistik verebilir.
7. Sürücülerin, garsonların, bakıcıların işlerini yapmaya başlayan yapay zeka, öğretmenlerin de yerini alabilecek mi?
Yapay zeka destekli öğretmenlere ihtiyacımız var. Teoride çok önemli bir nokta var, cyborg ne, robot ne ve insan ne? Cyborg, “insan artı robot” demek. Cep telefonun olduğu zaman sen cyborg oluyorsun. Çünkü ben sana bir şey soruyorum sen hemen bakayım Google’a diyorsun ve bakıyorsun ama sen normalde onu bilmiyorsun. Bir yerde kaybolduğunda korkmuyorsun. Eskiden kaybolduğumuzda korkuyorduk. Şimdi hemen haritaları açıp yolumuzu bulabiliyoruz. Bu cyborglaşma demek. Teknoloji insanı cyborglaştırıyor. Tekil bir yapay zekadan korkulacak bir durum yok henüz. Ondan önce, insana destek olabilecek bir yapay zeka yapılması gerekli ki öğretmenin işi kolaylaşsın. Sınıfa girerken beş dakikada öğretmeni hazırlasın. Örneğin; Ahmet’in bir problemi vardı onu hatırla! Şuna dikkat et, bunu yap gibi…
8. Yapay zekanın insanın yerine geçtiği, her şeyin dijitalize edildiği çağımıza doğan çocukların teknolojiyle ilişkilerine dair gözlemleriniz neler? Çocuklara teknoloji eğitimi nasıl verilebilir?
Bence burada teknoloji terimini doğru kullanmak gerekli. Örneğin kıyafet, kağıt, kalem hepsi birer teknoloji. İnsan yapımı çünkü. Öncelikle teknolojiyi doğru anlamak gerekli. Bazı anne, baba, öğretmenler teknolojiyi çocuklardan uzak tutalım diyorlar ama bu otoritelerin teknolojiden ne anladıklarına önce bakmak gerekiyor. insanlar buluğ çağından önce karşılaştıkları şeylere teknoloji demiyor. Buluğ çağından sonra karşılaştıysa teknoloji diyor. Çünkü bunu içselleştirmemiş oluyor. O ben doğduğumda da vardı diye düşünüyor. Hayatın bütün dengelerini onun varlığı üzerinden kurdum diye düşünebiliyor. Doğduğunda varsa teknoloji demiyorsun. Ergenliğinden sonra ya da geç tanıştı
ysan senin için teknoloji oluyor. Örneğin çocuğa yemek yapmayı öğretmek de bir teknolojidir. Bir seramik ustası ile konuştuğunuzda “ben teknolojiden uzak işler yapıyorum” der ama sorunca, fırına şu derecede atıyorum, şöyle karıştırıyorum dediğinde anlattığı her şey teknolojidir. Burada aslında anlamamız gereken bilmediğimiz aletlerle, çocuklar arasında nasıl ilişki kurdurabileceğimizdir. Bilmediği ortamlarda davranma becerisi, kendi kendine karar alma becerisi vb. çünkü çocuk oradan zarar görebilir, oradan taciz edilebilir gibi endişelerimiz olduğu için bizler öyle diyoruz. Bu konuda araştırma yapan akademisyenlerin yorumlarına değil de, araştırmaların kendisine bakmamız lazım. Örneğin günde bir saat tablet kullanan kişinin gözü bozuluyor mu? Fiziksel duruşu değişiyor mu? Bunu nasıl engelleriz?
Örneğin tabletin ekran türünü değiştirerek buna engel olabiliriz veya parlaklığını azaltabiliriz. Bu durum kitap okuyan çocukla aslında benzerdir. Kitap okuyan çocuğun gözünün bozulması ya da fiziksel sorunları olabilir. O zaman çocuğa kitap okuma mı dememiz gerekiyor? Bir de çocuk tablet elindeyse orada ne yapıyor çok önemli. Tabletle gün boyu duran bir çocuk var örneğin. Tabletle ne yapıyor bu çocuk? Aileler bu konuda doktora gittiklerinde doktor “oynamasın!” diyebiliyor. Ancak çocuğun ne yaptığı çok önemli. Örneğin bir çocuk mutfaktan çıkmıyor ve aile bunun için doktora gitti. Doktor demez mi çocuk orada ne yapıyor? Belki çocuk yemek yapıyor ve aşçı olacak. Bu da aynı durum. Engellenmemesi gerekli çocuğun. Çocuğun tablette ne yaptığını bilmeden ona müdahale etmeye kalkmak doğru değil. Çocuğun tablette ne yaptığını bilmeden bu soruya doğru cevap veremeyiz. Tekil örnekler üzerinden cevaplar vermek daha doğru olabilir. Büyükler aslında teknolojinin çocuğa müdahale etmesinden ve onu kendisinin istemediği bir şekilde etkilemesinden korkuyor.
9. Klasik eğitim sisteminden çıkıp okuma-yazma öğreterek eğitim-öğretime başlattığımız çocuklar için, eğitim sürecinde sizce nasıl bir sistem geliştirerek eğitimsel dönüşümü sağlayabiliriz?
Yazılı dil teknolojidir. Yani çocuğun herhangi bir teknolojik eğitim yaparkenki durumla aynı. Öğretmenin çocuğa yazı yazmayı öğretmesi aslında gerekmiyor. Yazı yazmayı ve okumayı sevdirmesi gerekiyor. Çocuğun herhangi bir alanla ilgili sıcak ilişki kurması gerekiyor. Örneğin, ülkemizde çocuklara yıllardır İngilizce ve matematik öğretiliyor. Çoğu kişi öğrenemiyor. Hatta çokça matematikten ve İngilizceden nefret eden insanlar görebiliyoruz. Demek ki sorun 8 sene boyunca günde 5 saat ders vermek değilmiş. Bunu artık görmemiz gerekiyor. Demek ki bizlerin önce pozitif ilişki kurdurmamız gerekiyor. Öğretmen bu amacı istediği yolla yapabilmelidir. Bunu eğitim bilimciler analiz edebilir. Sevdirsin, başka bir şey yapsın ama travma yaratmasın. Öğretmen travma yaratmamaya dikkat etsin en çok da bunu kontrol etsin. Okuma yazmayla barışık çocuklar yetiştirmemiz gerekiyor. Bununla ilgili araştırmalar eminim ki vardır.
10. Deep Blue’dan beri yapay zekanın, insan zekasını aşacağı hatta aştığı iddia edilmekte. Bu konudaki kanaatleriniz nedir?
İnsanlar ütopik ya da distopik düşünür. Yapay zeka ileride insanlarla ilgilenmeyebilir de. Biz duttan daha akıllıyız, dutların hepsini yok mu ediyoruz? Otorite ve güç ilişkisi böyle bir şey mi? Biz öncelikle bizden zayıflar üzerinde ne yapıyoruz, bunu anlamamız gerekiyor. Bunu düşünmeliyiz. Ne kadar işkence yapıp yapmadığımızı düşünmemiz bu anlamda oldukça önemli. Süper yapay zeka var olduğu zaman bizimle ilgileneceğini düşünmek biraz ilginç. Tüm her şeyin insanlarla ilgili olmadığını düşünelim biraz. Yapay zeka, dünyanın kendisi için güzel bir gezegen olmadığını düşünüp bu dünyadan çekip gidebilir. Bunlar olasılık içerisinde. Buraya daha zamanımız var. Şu an ne seviyede iyi olduğunu düşünmek gerekli. Örneğin yapay zeka satrançta 1999’da Dünya şampiyonunu yendi. İki sene önce GO’da Dünya şampiyonunu yendi. Şu an da StarCraft oyununda Dünya şampiyonunu yenemiyor. Henüz bu seviyedeyiz. Net veriler önemli bu anlamda. Hala bilgisayar oyununu konuşuyoruz. Yapay zeka ilerledikçe konuşulabilir.
11. Günümüz çocuklarının ihtiyaç duyduğu, duyacağı beceriler nelerdir?
Destekli sistemlerle ilerleyeceksek; örneğin cep telefonu, taşımaktan taşımaya fark var. Biri telefon taşıyor ama hiçbir şey yapmıyor olabilir, birisi telefonu çok iyi kullanıyor olabilir. Dolayısıyla bir çocuğun teknoloji konusunda sınırlarını bilmesi, kendini tanıması ve nasıl kullanacağını bilmesi önemli. Şu an bulacağımız fikirler 21. Yüzyıl becerileri dediğimiz becerilerin öncesini yok edip etmeyeceğini de konuşmamız gerekiyor. Hangi beceriler zamanla yok oluyor bu daha önemli bir sorun gibi görünüyor. Örneğin, çocuğa bu devirde bilgi vermek gerekiyor mu? Bu tartışılıyor. Öğretmenler hala çocuklara bilgi veriyor. Oysaki çocuk bilgiye her an ulaşabiliyor. Bilginin hangi konuda olması gerektiğini düşünmek gerekiyor. Örneğin biz 3-6 yaş grubuyla çalıştığımızda, malzeme-alet becerileri ile ilgili çalışıyoruz. Malzemelerden anlayan bir çocuğun dünyayı görme şeklinin değiştiğini düşünüyoruz. Yedi yaşında bir çocuk bir ortama baktığında tüm objeleri bir malzeme olarak görebiliyorsa, bir mimar gibi onlara nasıl müdahale edebileceğini de bilmiş oluyor. Bir obje kırıldığı zaman nasıl müdahale edeceğini bilmesi önemli. Burada 21. Yüzyıl becerisi yok. Bu hep böyleydi. Modern anlamda da kodlamada, 3 boyutlu tasarımlarda, elektronik tekstilde de bunları birleştirebilmesi önemli. Bir çocuğun “Ben ne merak ediyorum, bunun üzerine nasıl çalışabilirim, kaynaklara nasıl ulaşabilirim, bilen kişiyi nereden bulabilirim, kime sorabilirim?” diye düşünebilmesi çok önemli. Bana göre bir soruyu kime soracağını bilen çocuk bilmeyene göre üstün. Bu kadar basit. Çocuklara bunları anlatmak gerekli. Çocukların atıp tutmaktan ziyade, ilgi alanlarının sosyetesine girmeleri lazım. Dinozorlarla mı ilgileniyor, ilgi alanı dinozorlar olan gruplarla konuşması lazım. İki ay sonra geliyor çocuk diyor ki, ben dinozorlarla aslında ilgilenmiyormuşum. Çünkü çevresinde ona sadece dinozorlarla ilgili sorular sorulmasına hevesliymiş. Aslında dinozorları sevmiyormuş veya araştırmalar sonucunda özellikle bir tür dinozorun yaşadığı ortamla ilgileniyorum diyebiliyor. Konuyla ilgisi ya derinleşiyor ya da benimle ilgisi bu kadarmış deyip bir kenara çekiliyor. Çocukların mentörlerle, arkadaşlarıyla ve kendi kendilerine öğrenebilecekleri ortamlara ihtiyaçları var.
Tabii bunları yönlendirecek hocanın da bunları bilmesi gerekli. Bir defa bu hocanın iyi bir insan olması gerekli. Bir öğretmenin başarısındaki temel faktörler; mutlu, iyi, çevresinin farkında, huzurlu olan, okumayı, sanatı, bilimi, müziği seven birisi olmasıdır. Bunları başarabilen biri çocuklara iyi bir rol model olabilir. Öğretmen, sorgulayıcı değilse, ben biliyorum diyorsa; çocuk o zaman bilmek önemli der. Bilmek değil, muhakeme etmek, tartışmak, sormak, uzlaşmak, şeffaf olmak önemli artık, şeffaf olmayan sistemler bitti veya son demlerindeler.
12. Dijital çağ ve eğitim ilişkisi ile ilgili öğrencilere, eğitimcilere, velilere ve eğitim politikası geliştirenlere önerileriniz nelerdir?
Eğitimde aslında en zayıf halka velidir. Veli, yeniden eğitim almadığı için eğitimi çocukluğunda gibi zanneder. Türkiye’de net bir şekilde söyleyebilirim bu önemli bir sorun. Eğitim materyallerimiz de oldukça iyi. Spekülasyonları yaratan daha çok velidir. Velilerin tekrar sınıfa alınıp eğitim verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
13. Son olarak eklemek istedikleriniz var mı? Söyleşi için vaktinizi ayırıp kanaatlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.
Hayır söyleyeceklerim bunlar, ben de teşekkür ederim.
BAGER AKBAY
Bager Akbay, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İletişim Tasarımı ve Linz Sanat Üniversitesi’nde Interface Cultures bölümünde eğitim aldı. Kara Tiyatro’da aktör ve kuklacı olarak yaptığı çalışmaların ardından 10 yıldır kendi alanında çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şu anda eğitim ve tasarım sektöründeki kurumlara danışmanlık vermekte ve iskele47 adlı atölyede sanat çalışmaları yapmaktadır.
Bu söyleşim daha önce http://ekipedu.com/bager-akbay-yapay-zeka-ve-egitim-soylesisi/ adresinde yayınlanmıştır.