
‘Şunu’ kelimesi yerine ‘Hunu’, ‘şimdi’ye ‘hindi’,’ teyzemgiller’e ‘deyzemgiller’ gibi kelimelerin türetildiği, ‘Hunu alıve!’, ‘Needip goyyonuz?’ gibi cümlelerle de insanlarının değişik bir şiveye sahip, isminin aksine, denize hasret ilimiz… Bir an aldığı nefesi hangi araya sakladığını düşündüğünüz, hava aydınlanmadan da geceyi sese boğan ve gece yarısı alarmım neden çalmadı diye uyandıran, burnu havada horozlara sahip sakin bir memleket. Öyle bir izlenimi var ki şehrin, denizi olsa sanki tüm sorunlarını halledecekmiş gibi.
Ama olsun, böyle de güzel.
Şehirde yaşayanlar şu ana kadar gördüğüm tüm şehirlerdeki insanlardan daha yavaş yürüyorlar. Öyle sakin ve aceleleri yok insanların. Aslında tam olarak doğanın kendisi gibiler. Doğanın acelesi yoktur; yavaştır, sakindir. Doğa olayları da öyledir ya, hayvanlar genelde koşmazlar. Bitkiler zamanı geldiğinde yeşerirler veya çiçek açarlar. Doğanın kendisi Denizli gibi…
Şehir tarihte de şimdi de tam olarak olması gerektiği yerde ve olması gerektiği gibi.
Denizli seyahatlerimde gezip gördüğüm yerler;
Denizli’ye gittiğinizde ilk yapmanız gereken Denizli kebabı yemektir. Çatal-bıçak kullanmanın yasak olduğu restoranlarda kebabı kesinlikle elle yemelisiniz. Aksi takdirde size kebap getirmeyebilirler. Uyarıyorum.
Renkleri, asilliği, endamı, ötüşüyle meşhur Denizli’nin cam horoz heykeli. 7000 adet cam parçasından yapılmış ve şehrin merkezinde bulunuyor.
Hierapolis Antik Kenti
Tarihi kenti kuş bakışı görebileceğiniz yamaç paraşütü..

Leodikeia Antik Kenti
Denizli Karahayıt