Okulda size hiç sıra dayağı çekildi mi?
Hani öğretmenin çok sinirlendiği bir anda tüm sınıfı sıraya dizip öğrencilerin ellerine tek tek vurduğu ceza cinsinden. Kimi zaman sınıfta neden öyle bir muameleye maruz kaldığınızı dahi anlamadan olay gerçekleşir ve biter.
- Neden öğretmenimiz kızdı, onu kim kızdırdı, neden hepimize vurdu?
Çoğu zaman bu sorularınız sınıfın duvarlarında asılı kaldırdı. Ne önemi vardı ki?
Öğretmen bir kez sinirlenmiştir. Mesela iş teknik dersinde sınıfın hepsi ders materyali getirmemiştir, öğrencilerin tamamına sıra dayağı çekilir. Matematikte sınıfın çoğu sıfır almıştır, yine aynı muamele olabilir ama öğretmen başka bir ceza verme yöntemi de seçebilir. Şansınıza! Materyalleri getiren, sıfır almayan, uyumlu olan öğrenci olmanız da mühim değildir, bir kere öğretmeniniz sıra dayağına karar vermiştir.
Gelelim asıl hikayeye…
Eğitim yaşantım boyunca uyumlu bir öğrenci olmaya çalıştım. Okul bittikten sonra çok fazla olmasa da bende bir hiperaktivite olduğunu, sınıfta kurallara uyayım diye bunu bastırdığımı fark ettim. Uyuşuk, yerinde oturan, sessiz sakin biri olmadığımı; enerjik, yerinde duramayan ve dışadönük bir kişiliğe sahip olduğumu okul bittikten sonra fark ettim. Meğer ben aslında kurallara uymak için kendimi bastırıyormuşum. Uyumlu olup, her denileni yapınca başarı da kendiliğinden gelir, herhangi bir baskıya maruz kalmam diye düşünürdüm. Tabii ki işler bazen istediğiniz gibi gitmiyor okulda. Birkaç kez ben de sıra dayağına maruz kalmıştım. Bir kaçının nedenini dahi hatırlamazken birini asla unutamıyorum.
Ellerimdeki kemikler kırıldı sandım. Bir hafta ellerimin ağrısından duramamıştım ki sadece ben değil tüm sınıf öyleydi. Sıra dayağının nedenine gelince işin en trajik yanı da o ya. Hiçbir nedeni yok. Gerçekten yok. Bir öğretmenin sınıfı sıraya dizip, olanca hıncıyla, koca bir sopayla öğrencilerin ellerine vurmasının bir nedeni olamaz zaten, olmamalı da! Yalnız bu kez gerçekten yoktu.
Ortaokulda aynı ders bünyesinde ev ekonomisi ve iş teknik diye iki alana ayrılırdı sınıfımız. Sınıfın yarısı sınıfta kalır yarısı atölyeye geçerdi. Bulunduğum grup atölyeye geçen gruptu o hafta. Sabah dersler erken başladığı için bazen öğretmenlerimiz derse geç kalabiliyordu, o hafta o dersin öğretmeni derse geç kalmıştı. Sınıfın anahtarı bizde olmadığı için sınıfın kapısında öğretmenimizi bekledik, gelmedi. Bizi gören müdür yardımcısı öğretmenin gelmediğini fark etmiş olacak ki kapıyı açtı içeride bekleyin dedi. Çok geçmedi dersin öğretmeni sinirli bir şekilde geldi, eline sopayı aldı. ‘Kim beni müdür yardımcısına şikayet etti, gelmediğimi söyledi?’ diye sordu ve sırayla alabildiğince şiddetli bir şekilde arkadaşlarımın ellerine vurmaya başladı. Bizlerin konuşmasına da izin vermiyor, o kişi ayağa kalksın diyor ama söylerken de sırayla arkadaşlarıma vurmaya devam ediyor. O an en arkada oturduğum için aklıma şöyle bir fikir geldi. Ben söyledim dersem sadece benim ellerime vuracak, arkadaşlarımı kurtaracaktım. Nasıl olsa öyle demesem de benim ellerime vuracaktı, bari sınıftaki arkadaşlarımı kurtarayım dedim. Ayağa kalktım, ‘Öğretmenim ben söyledim, sadece bana vurun. Arkadaşlarıma vurmayın.’ dedim. O an sınıfta birkaç kişi daha gaza geldi ben de söyledim demesinler mi? Yani hepimiz dayağı yemiş olduk. Bir dayak yenilecekse, topluca yiyelim bari kararı da hiç fena olmadı. Beni aslında yalnız bırakmak istememişlerdi. Tüm sınıf iki ders boyunca ağladık ve bizimle alakası dahi olmayan, öğretmenimizle okulun idaresi arasındaki bir sorunun acısı bizden çıkmış oldu.
Öğretmenimiz okuldan ayrıldı sonra, kendisine ulaşamadım. Hala kendisini ara ara sosyal medyada arıyorum. Bulsam kendisiyle bu durumu tekrar konuşmak isterim; içimde kaldı!